Bu hafta şehit haberlerinden dolayı yayın biraz tatsız başlasa da, AytekTeoman'ın moderatörlüğü ve Realpipish'in üstün radyoculuk yetenekleri sayesinde keyifler yerine geldi. İlerleyen dakikalarda Twitter fenomenlerinden Hilal Cebeci de yayına katıldı. Cebeci'nin katılımıyla beraber rating rekoru kırıldı. AytekTeoman, Realpipish ve programın bu haftaki stüdyo ve onur konuğu CleXus1903, Hilal Cebeci'yi ilginç sorularla sıkıştırırken, 'Panpişizm' akımının öncüsü Cebeci bu sorulara tüm samimiyeti ile yanıt verdi.
Bu hafta, programın yapımcı ve sunucularından GVNRMS, özel nedenlerden dolayı yayından affını isterken, Usuyoruz nickiyle tanınan ve "Panpiş" sözcüğünü Hilal Cebeci'ye aşılayan Sedat Saydan, geç saatlerde telefon bağlantısı ile yayına iştirak etti. Gecenin sonlarına doğru, Hürriyet Gazetesi Spor Servisi'nin genç ve başarılı editörü BulentCalti da, sürpriz ziyareti ile ekibe dahil oldu. BulentCalti, bir diğer başarılı futbol yazarı CleXus1903 ile birlikte son haftaların gündem maddelerini değerlendirirken, yayında çalan şarkılara da mikrofonla eşlik ederek programa renk kattı.
İşte, o müthiş geceden bir kare...
Ve işte o keyifli programın Mp3 dosyası... LİNK
Oyuna Spor Toto Süper Lig eklendi.
İngiltere , İspanya ligleri lisanslı hale getirildi.
Spor Toto Süper Lig takımlarının formaları eklendi. (2011)
Spor Toto Süper Lig takımlarının yüzleri eklendi.
Spor Toto Süper Lig oyuncu güçleri ayarlandı.
Tüm takımların forma numaraları ayarlandı.
Oyuna gerçek Master Lig(Ana Lig) sponsorları eklendi.
Lig ve Avrupa durumuna göre bazı takımların gücü arttırıldı.
Spor Toto Süper Lig takımlarının stadyumları eklendi.(Oyun içinden)
En güncel toplar eklendi.
Yeni Saçlar eklendi.
Avrupa takımlarından kaliteli oyuncu yüzleri.
Kurulum:1-Bilgisayarınızdan oyunu tamamen kaldırın.(Program Files'taki ve Belgelerimdeki KONAMI dosyalarını silin.
2-Oyunu kurduktan sonra hiçbir yama, güncelleme indirmeyiniz.Rar'dan çıkardığınız klasörde "download" isminde bir klasör görüceksiniz bunu gerekli yere atın.(Nereye atacağınız yine aynı klasördeki "Önce Okuyunuz" da yazıyor.)
3-HQPatch2011STSL.exe'sini çalıştırınız.İleri butonuna basarak yamayı kurunuz.
4-Yamayı kurduğunuz yere gidiniz ve kitserver klasöründeki manager.exe'yi çalıştırınız.Manager.exe'de Attach butonuna basarak yamayı oyuna ekleyiniz.
5-Daha sonra "KONAMI" klasörünü Belgelerime atınız.
6-Ve oyuna girerek yamanın keyfini çıkarın.
Girişte çıkan ilave içerik'i yüklemeyiniz.Eğer yüklenirse EDIT dosyası bozulu ve formalar yüzler gider.O ilave içerikte sadece İrlanda forması var.Yama zaten KONAMI'nin yaptığı güncellemenin üstüne yapıldı ve verilen download klasöründe oyunun güncellemesi yer almaktadır.Güncellemeyi indirmenize gerek yok.Yani Avrupa'dan son transferler vs. var.Altını çizerek belirtiyorum girişte çıkan ilave içeriği yüklemeyiniz.
Bunları yaptığınız halde forma, logo veya yüzler oyunda yoksa tekrar HQPatch2011STSL.exe'sini çalıştırınız.Daha sonra yamayı nereye kurmak istediğinizi sorcak.Gözat'a tıklayarak masaüstünde bir klasör oluşturarak yamayı onun içine çıkartın.Daha sonra masaüstüne çıkardığınız kitserver dosyalarını oyunun kurulu olduğu yere atınız.
Download:
http://ul.to/ar83u2
Fix:
http://ul.to/cpen5o
Karayip Korsanları: Yaban Medcezir (İngilizce Adı: Pirates of the Caribbean: On Stranger Tides) Karayip Korsanları serisinin dördüncü filmidir. Filmin sinemalarda gösterimi 20 Mayıs 2011 olarak berlirlenmiştir.
.
Sinemalarda büyük bir ilgi ile izlenen ve rekor sayılabilecek gişe hasılatları ile dünyayı kasıp kavuran Karayip Korsanları üçlemesinin ardından, devamı çekilecek mi çekilmeyecek mi tartışmaları Walt Disney'in yaptığı açıklama ile nihayet son buldu. Sinema sevenlerin uzun süren meraklı bekleyişi ardından Walt Disney'in yaptığı açıklama sinema sevenlerin yüzünü güldürdü. Karayip Korsanları serisi yeni bir üçleme ile tekrar beyaz perdede yerini alacak. 7 Ekim 2009 günü, ünlü yazar Tim Powers, On Stranger Tides adlı romanının telif haklarını Walt Disney'in satın aldığını doğruladı. Ünlü aktör Johnny Depp ile Eylül 2008'de imzalanan ön anlaşma resmileşti ve yeni filmin senaryosu Jerry Bruckheimer gözetiminde Ted Elliott ve Terry Rossio tarafından yazılmaya başlandı.
Filmin çekimlerine 2010 yazında başlanması planlanıyor. Yeni filmin oyuncu kadrosu henüz bir netlik kazanmasada Geoffrey Rush yaptığı röportajda Barbossa karakterinin geri döneceğini onayladı. Yeni filmde Orlando Bloom ve Keira Knightley yer almayacak. Bilindiği gibi serinin üçüncü filmi Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu'nda Will Turner ve Elizabeth Swann'ın birlikte kaderleri çizilmişti. Filmin yapımcılarının ünlü İspanyol Hollywood oyuncusu Penélope Cruz ile müzakere halinde olduğu doğrulandı fakat oynayacağı karakter hakkında henüz bir açıklama yapılmadı. Pintel ve Ragetti karakterlerinin filmde yer alması bekleniyor. 11 Eylül 2009 da Orange County Kongre Merkezi'nin D23 stüdyosunda yaklaşık 5.000 kişinin katılımıyla gerçekleşen ve Kaptan Jack Sparrow kostumü ile Johnny Depp'in de katılımı ile serinin en son filmi Pirates of the Caribbean: On Stranger Tides resmi olarak duyuruldu. Toplantının ardından Walt Disney Stüdyoları başkanı Dick Cook 38 yıl boyunca çalıştığı Walt Disney'deki görevinden istifa etti. İstifasının nedeni tam olarak bilinmemekle beraber şirketin Ceo'su Bob Lger'in çelişkili iş taktikleri nedeni ile istifa ettği sanılıyor. Dick Cook'un istifası üzerine Johnny Depp yaptığı açıklamada, Karayip Korsanları'na olan çoşku ve güveninin zedelendiğini ve Dick Cook'un kendisine çok güvendiğini belirterek üzgün olduğunu dile getirdi. 15 Kasım 2009'da Johnny Depp, Kaptan Jack Sparrow olarak geri dönmesi karşılığında Walt Disney ile 55milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı.
Uyarı: Yazının devamı, eserin konusu hakkında ayrıntılı bilgi içermektedir.
Filmin Konusu
Tim Powers'ın On Stranger Tides adlı romanından uyarlanmıştır. Kaptan Jack Sparrow ve Kaptan Hector Barbossa bu sefer gençlik pınarını bulmak için birbirleriyle yarışacaklar. Fakat bu pek kolay olacağa benzemiyor. Karşılacakları zorlukları aşmak için tahmin bile edemeyeceğimiz yollara başvuracaklar, hatta birlikte çalışmaktan başka şansları olmayıp beraber bu yolda ilerlemeye karar verecekler.
Öncelikle şunu belirtmekle başlamak istiyorum, insan gözü analog bir yapıdır ve dijital bir terim olan piksel boyutuyla ölçülmesi tam olarak mümkün değildir. Beyindeki görme merkezi gözlerden gelen ışık bilgisini aynen bir film perdesi gibi algılayamaz. Beyin gelen ışık bilgisini yorumlayarak görüntü oluşturur. Bu görüntü gözden beyne giden sinir hücrelerinin yani nöronların hızına bağlı olarak sürekli yenilenir.
Örneğin bunu FPS(frame per second) değeri olarak göz önüne alırsak, bir video filmindeki 30FPS değeri gözümüzün görüntüyü tümüyle akıcı olarak görmesi için yeterlidir. Fakat bu olay, insan gözünün 30FPS olduğu anlamına gelmez. İnsan gözünün de belli bir eşik değeri vardır ve o değerden daha hızlı geçen bir cisme baktığında onun hareketini yakalayamaz ve hiçbirşey geçmemiş gibi görür. Günümüzde kullanılan yüksek çekim hızına sahip kameralar kullanılarak bir merminin hareketi milisaniye mertebesinde rahatlıkla incelenebilmektedir.
İnsan gözünün hızı için basit bir test yapabiliriz. Öncelikle CRT(tüplü) bilgisayar monitörünüzün dikey tarama frekansını 60 Hz’e getirin. Bunun için, masaüstüne sağ tıklayıp özellikler > ayarlar > gelişmiş > monitör sekmelerini takip edip Hz ayarlarına ulaşabilirsiniz. 60 Hz’e getirdikten sonra ekrana 30cm mesafeden bakarken, monitörün yan tarafında bir nesneye odaklanın ama göz ucuyla da monitörü görün. Normalde düz bakarken hissetmediğiniz ekran yenilemesinin nasıl yukardan aşağıya taranarak sayfa sayfa geçtiğini bu şekilde farkedeceksiniz. Eğer normal bakarken de 60 Hz’i farkediyorsanız bunu bir de 75 Hz’de deneyin. Kendim 75 Hz’e kadar farkedebiliyorum fakat 85 Hz ve üstünde artık sayfa sayfa geçişleri göremiyorum. Gözün bu hızı kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Gözleriyle sürekli detaylı ve hareketli şeyleri takip eden ve işi gereği yüksek dikkatle çalışan kişilerde daha hızlı göz refleksleri görülür.
Gözümüzün ışık algılayıcılarının bulunduğu retina, sinirsel yapıdan oluşan bir zardır. Retinadaki ışık algılayıcıları, sayısal kameraların algılayıcılarında olduğu gibi sayılabilir büyüklüklerdir. Hatta, retinanın çukur kısmında(fovea) bu algılayıcıların sayıları diğer bölgelere oranla daha fazladır ve retinanın üzerine düşen ışık beyine sıkıştırılarak iletilir. İşte bu nedenle gözümüz bazen bize oyun oynar ve şekilleri olmadığı gibi görürüz. Gözümüzdeki ışık algılayıcı hücre sayısı(ya da piksel deyin) belli bir kritik değerin üstünde olduğu sürece görme kalitesi etkilenmez. Çünkü görüntüyü beyin tamamlar. Hatta tek gözümüz olmasa bile görüntü çözünürlüğümüz azalmaz, yalnızca derinlik hissimiz bir miktar kaybolur. Retina “dekolmanı” olarak adlandırılan ve göz içindeki ışık hücrelerinin büyük kısmının harap olduğu durumlarda bile görüntünün bir kısmını eksik görmeyiz. Bunu şöyle benzetebiliriz: Elinizdeki kameranın merceğinin yarısını kapatıyorsunuz ama ekranda görüntüyü hala tam görüyorsunuz; çünkü kameranın işlemcisi eksik kısmı tamamlıyor.
Gözün görme kapasitesinin megapiksel olarak ifade edilebilmesi için, gözdeki reseptörleri piksel olarak düşünüp bir sahneyi beynin hangi detay seviyesinde oluşturabildiğini test etmek gerekir. İnsan gözü küçük bir organdır ve üzerine gelen ışığın çok az bir miktarı ile bütün herşeyi yapar. Fakat yüksek megapiksel kameraların mercekleri oldukça büyüktür ve buna bağlı olarak karanlık bir sahnede insan gözüne kıyasla çok daha fazla aydınlanmış alan görürler. Şunu net olarak söylemek mümkündür ki, eğer göz büyüklüğünde bir mercekle en yüksek megapiksel oranını alıp fotoğrafı çekip daha sonra insanın aynı manzaraya bakarak gördüklerini karşılaştırırsak eminim ki insan gözü daha fazla detayı algılayıp tanımlayabilecektir. Dijital makinenin çektiği fotoğraf ise, zoom yapılmadan insanın gördüğüne denk biçimde görüntülenip incelenirse çok daha az detay yakalayabildiği anlaşılacaktır.
Bu nedenle insan gözü yapay merceklerin görüntüsüyle kıyaslanamayacak kadar mükemmel yaratılmış bir organdır. Ama dijital bir veri olan megapiksel olarak ifade edilebilir. Bunun hesaplaması yukarıda bahsettiğim şartlar sağlanırsa, yaklaşık olarak bir değer ortaya koyularak gerçekleştirilebilir. Ama megapiksel teriminin aslında bir sahneden alınan görüntünün kaç piksel ile görüntülendiğini ifade eden bir kavramdan başka birşey olmadığını aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Tabiki ne kadar fazla piksel olursa o kadar detaylı görünecektir fakat bunun insan gözüne denk gelen oranıyla kıyaslamak için, konuyu başlıca bir araştırma konusu olarak ele alıp laboratuvar şartlarında incelenmesi ve deneyler yapılması gerekir.
Örneğin bunu FPS(frame per second) değeri olarak göz önüne alırsak, bir video filmindeki 30FPS değeri gözümüzün görüntüyü tümüyle akıcı olarak görmesi için yeterlidir. Fakat bu olay, insan gözünün 30FPS olduğu anlamına gelmez. İnsan gözünün de belli bir eşik değeri vardır ve o değerden daha hızlı geçen bir cisme baktığında onun hareketini yakalayamaz ve hiçbirşey geçmemiş gibi görür. Günümüzde kullanılan yüksek çekim hızına sahip kameralar kullanılarak bir merminin hareketi milisaniye mertebesinde rahatlıkla incelenebilmektedir.
İnsan gözünün hızı için basit bir test yapabiliriz. Öncelikle CRT(tüplü) bilgisayar monitörünüzün dikey tarama frekansını 60 Hz’e getirin. Bunun için, masaüstüne sağ tıklayıp özellikler > ayarlar > gelişmiş > monitör sekmelerini takip edip Hz ayarlarına ulaşabilirsiniz. 60 Hz’e getirdikten sonra ekrana 30cm mesafeden bakarken, monitörün yan tarafında bir nesneye odaklanın ama göz ucuyla da monitörü görün. Normalde düz bakarken hissetmediğiniz ekran yenilemesinin nasıl yukardan aşağıya taranarak sayfa sayfa geçtiğini bu şekilde farkedeceksiniz. Eğer normal bakarken de 60 Hz’i farkediyorsanız bunu bir de 75 Hz’de deneyin. Kendim 75 Hz’e kadar farkedebiliyorum fakat 85 Hz ve üstünde artık sayfa sayfa geçişleri göremiyorum. Gözün bu hızı kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Gözleriyle sürekli detaylı ve hareketli şeyleri takip eden ve işi gereği yüksek dikkatle çalışan kişilerde daha hızlı göz refleksleri görülür.
Gözümüzün ışık algılayıcılarının bulunduğu retina, sinirsel yapıdan oluşan bir zardır. Retinadaki ışık algılayıcıları, sayısal kameraların algılayıcılarında olduğu gibi sayılabilir büyüklüklerdir. Hatta, retinanın çukur kısmında(fovea) bu algılayıcıların sayıları diğer bölgelere oranla daha fazladır ve retinanın üzerine düşen ışık beyine sıkıştırılarak iletilir. İşte bu nedenle gözümüz bazen bize oyun oynar ve şekilleri olmadığı gibi görürüz. Gözümüzdeki ışık algılayıcı hücre sayısı(ya da piksel deyin) belli bir kritik değerin üstünde olduğu sürece görme kalitesi etkilenmez. Çünkü görüntüyü beyin tamamlar. Hatta tek gözümüz olmasa bile görüntü çözünürlüğümüz azalmaz, yalnızca derinlik hissimiz bir miktar kaybolur. Retina “dekolmanı” olarak adlandırılan ve göz içindeki ışık hücrelerinin büyük kısmının harap olduğu durumlarda bile görüntünün bir kısmını eksik görmeyiz. Bunu şöyle benzetebiliriz: Elinizdeki kameranın merceğinin yarısını kapatıyorsunuz ama ekranda görüntüyü hala tam görüyorsunuz; çünkü kameranın işlemcisi eksik kısmı tamamlıyor.
Gözün görme kapasitesinin megapiksel olarak ifade edilebilmesi için, gözdeki reseptörleri piksel olarak düşünüp bir sahneyi beynin hangi detay seviyesinde oluşturabildiğini test etmek gerekir. İnsan gözü küçük bir organdır ve üzerine gelen ışığın çok az bir miktarı ile bütün herşeyi yapar. Fakat yüksek megapiksel kameraların mercekleri oldukça büyüktür ve buna bağlı olarak karanlık bir sahnede insan gözüne kıyasla çok daha fazla aydınlanmış alan görürler. Şunu net olarak söylemek mümkündür ki, eğer göz büyüklüğünde bir mercekle en yüksek megapiksel oranını alıp fotoğrafı çekip daha sonra insanın aynı manzaraya bakarak gördüklerini karşılaştırırsak eminim ki insan gözü daha fazla detayı algılayıp tanımlayabilecektir. Dijital makinenin çektiği fotoğraf ise, zoom yapılmadan insanın gördüğüne denk biçimde görüntülenip incelenirse çok daha az detay yakalayabildiği anlaşılacaktır.
Bu nedenle insan gözü yapay merceklerin görüntüsüyle kıyaslanamayacak kadar mükemmel yaratılmış bir organdır. Ama dijital bir veri olan megapiksel olarak ifade edilebilir. Bunun hesaplaması yukarıda bahsettiğim şartlar sağlanırsa, yaklaşık olarak bir değer ortaya koyularak gerçekleştirilebilir. Ama megapiksel teriminin aslında bir sahneden alınan görüntünün kaç piksel ile görüntülendiğini ifade eden bir kavramdan başka birşey olmadığını aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Tabiki ne kadar fazla piksel olursa o kadar detaylı görünecektir fakat bunun insan gözüne denk gelen oranıyla kıyaslamak için, konuyu başlıca bir araştırma konusu olarak ele alıp laboratuvar şartlarında incelenmesi ve deneyler yapılması gerekir.
Bilgisayar Hilesi
Oyundaki herhangi bir bilgisayardan bu internet sitesine girerseniz;
www.whattheydonotwantyoutoknow.com
Silah, can, zırh, araç, güvercin, rampa/dublörlük ve eğlence mekanlarının yerleri haritanızda gösterilecektir.
Arkadaşlık Bonusları
Aşağıdaki insanlarla kurduğunuz arkadaşlık seviyesinin ilerlemesi durumunda arkadaşlarınız size çeşitli yardımlarda bulunacaklar.
Tüm Giyim Mağazalarında 50% İndirim –> Alex ile 80%
Boom? (Packie’yi arayıp ona bomba arabası yaptırtmak) –> Packie ile 75%
Helikopter Sürüşü (Bruice helikopteri ile gelip sizi gezdirecek) –> Brucie ile 75%
Silahlarda Hesaptan Düşmek (Silah alırken Lil Jacob mağazasından daha ucuza alabileceksiniz) –> Little Jacob ile 60%
Extra Yardım (Bir çete arabası size çatışmalarınızda yardım etmeye gelecek) –> Dwayne ile 60%
Bedava Sürüş (Bedavadan taksiye binmek) –> Roman ile 60%
Can Artırmak (Carmen’i arayıp “Health Boost”u seçmek) –> Carmen ile 80%
3 olan Aranma Seviyesini Yok Etmek (Kiki’yi arayıp “Remove Wanted”ı seçmek) –> Kiki ile 80%
Özel Olaylar
200 Uçan Fareyi Öldürmek –> Annihilator Helikopteri
10 Paket Teslimatı Görevini Gerçekleştirmek –> Rastah Color Huntley SUV’si
Oyunu 100% Bitirmek –> Cephane Sınırını Kaldırmak
Birkaç İpucu
Kolay Para
Bir ATM’ye gidin, sonra o bölgede bir trafik sıkışıklığı meydana getirin. Sonra ATM’den para çekmeye gelecek birini bekleyin, parasını aldıktan sonra da onu öldürün. Ancak çevredeki yolların tıkalı olduğuna emin olun böylece ambulanslar cesedin olduğu yere gelemez. Yere düşen parayı alın sonra kısa bir mesafe uzağa koşun ve geriye dönün. Aynı miktarda para yerde yine belirecek. Sonra istediğiniz zaman belirli yere kadar koşup geri döndükten sonra aynı paraya aynı yerde sahip olabilirsiniz. Ayrıca ATM’den parasını alan kişi sayısı fazla olup onları öldürdüğünüzde yerde beliren para miktarı da artacaktır.
Özgürlük Heykeli T-Shirt’ü Edinmek
Özgürlük heykeline gidin, ikinci kata çıkın ve oradaki kapıdan geçin. Kapıdan geçtikten sonra oyun iki saniyeliğine yüklenecek ve dışarı çıktığınızda da üzerinizde özgürlük heykeli t-shirt’ü olacak.
Motoru Tamir Etmek
Eğer aracınız bozulmuşsa ve motor çalışmıyorsa, telefonun rehberinizden herhangi bir numarayı aradığınızda aracınızın motoru yeniden çalışır hale gelecektir.
Trophy’ler (Yeni!)
Bu trophylere sahip olmak için karşısındaki görevi yapmanız gerekiyor. Oyunda toplam 51 trophy var; bunların 43′ü bronz, 4′ü gümüş, 3′ü altın ve 1′i ise platin.
Assassin’s Greed (Bronz) –> 9 suikast görevini de başarıyla tamamlayın.
Auf Wiedersehen Petrovic (Bronz) –> Çok oyunculu oyunların tüm çeşitlerini tamamlayın.
Chain Reaction (Bronz) –> 10 saniye içinde 10 araç patlatın.
Cleaned The Mean Streets (Bronz) –> Polis bilgisayarıyla 20 suçlu yakalayın.
Courier Service (Bronz) –> 10 paket teslimatı işini tamamlayın.
Cut Your Teeth (Bronz) –> Çok oyunculu oyun bölümünde terfi edin.
Dare Devil (Gümüş) –> Bütün dublör atlayışlarını gerçekleştirin.
Dial B For Bomb (Bronz) –> Packie’nin bombalı araba yerleştirme yeteneğini kazanın.
Driving Mr. Bellic (Bronz) –> Roman’ın taksisinin yeteneğini kazanın.
Endangered Species (Gümüş) –> Oyundaki her gizli pakedi bulun.
Fed The Fish (Bronz) –> “Uncle Vlad” görevini başarıyla tamamlayın.
Finish Him (Bronze) –> 4 dakika içinde 10 dipçik saldırısı gerçekleştirin.
Fly The Co-op (Bronz) –> “Deal Breaker”, “Hangman’s NOOSE” ve “Bomb da Base II” görevlerini zamanında tamamlayın.
Full Exploration (Bronz) –> Bütün adaları açın.
Genetically Superior (Bronz) –> 20 tek kişili sokak yarışlarında 1. olun.
Gobble Gobble (Bronz) –> 10 labutlu bowlingde turkey (3 kere üst üste strike yapmak) yapın.
Gracefully Taken (Bronz) –> “I’ll Take Her” görevini başarıyla tamamlayın.
Half Million (Bronz) –> $500,000′lık bir servet biriktirin.
Impossible Trinity (Bronz) –> “Museum Piece” görevini başarıyla tamamlayın.
It’ll Cost Ya (Bronz) –> Bir adadan diğerine taksiyle geçin. (Skip yapmadan)
Join The Midnight Club (Bronz) –> Çok oyunculu oyundaki bir yarışta aracınıza çok zarar vermeden yarışı kazanın.
Key To The City (Altın) –> Oyunu 100% bitirin.
King of QUB3D (Bronz) –> QUB3D’deki en yüksek skora ulaşın.
Let Sleeping Rockstars Lie (Bronz) –> Çok oyunculu oyunda bir Rockstar öldürün.
Liberty City (5) (Gümüş) –> Bütün arkadaşlarınızın sizi sevme seviyesini 90%’ın üzerine getirin.
Liberty City Minute (Altın) –> Oyunun ana hikayesini 30 saatten kısa bir sürede tamamlayın.
Lowest Point (Bronz) –> “Roman’s Sorrow” görevini başarıyla tamamlayın.
Manhunt (Bronz) –> En çok istenen yan görevi başarıyla tamamlayın.
No More Strangers (Bronz) –> Oyundaki bütün karakterlerle tanışın.
Off The Boat (Bronz) –> Oyundaki ilk görevi başarıyla tamamlayın.
One Hundred And Eighty (Bronz) –> 3 dart ile 180 puan yapın.
One Man Army (Gümüş) –> 5 dakika içinde 6 yıldızlı aranma seviyesine ulaşın.
Order Fulfilled (Bronz) –> 10 Egzotik İhracat emrini yerine getirin.
Pool Shark (Bronz) –> Bir arkadaşınızı bilardoda yenin.
Retail Therapy (Bronz) –> Little Jacob’dan silah satın alarak özel yeteneği açın.
Rolled Over (Bronz) –> Bir kaza ile 5 arabanın yuvarlanmasına sebep olun.
Sightseer (Bronz) –> Liberty City’deki her çeşit helikopter gezisine çıkın.
Taking A Liberty (Platin) –> Libertyleri aldığınız için özür dileyin. (?)
Taking It For The Team (Bronz) –> Bütün çok oyunculu oynanan oyunlarda kazanan takımdan olun.
Teamplayer (Bronz) –> 5 tane karşı takım üyesini öldürün.
That Special Someone (Bronz) –> “That Special Someone” görevini başarıyla tamamlayın.
That’s How We Roll! (Bronz) –> Brucie’nin helikopter sürüş yeteneğini açın.
Top Of The Food Chain (Bronz) –> Bir deathmatch oyununda tabanca ile 20 kişi öldürün.
Top The Midnight Club (Bronz) –> Çok oyunculu oyunlardaki 20 standart yarışı kazanın.
Under The Radar (Bronz) –> Oyundaki bütün ana köprülerin altından uçun.
Walk Free (Bronz) –> 4 aranma yıldızını kaybettirin.
Wanted (Altın) –> Çok oyunculu oyunda en yüksek kişisel rütbeye ulaşın.
Warm Coffee (Bronz) –> Kız arkadaşınız tarafından eve davet edilin.
Wheelie Rider (Bronz) –> Motorsiklette iken 500 foot wheelie yapın.
You Got The Message (Bronz) –> Bir mesaj ile emredilmiş 30 arabayı teslim edin.
You Won! (Bronz) –> Ana hikayeyi tamamlayın.
Mike Toreno’nun tüm görevlerini tamamlamak;
**Flamethrowerminigunrocketatarısı duyarlı rocketatar Mike’ın mekan’da oluşur.
*12 İtfaiye görevini tamamlamak;
**CJ ateşten zarar görmez.
*12 Ambulans görevini tamamlamak;
**Max. Health’iniz 150 olur.
*10 adet pezo görevini tamamlamak
**ee..o.. kadınlardan para kazanırsınız(nası bilmiyom ama)
*8 adet tır görevini tamamlamak;
**RS Haul(tırcı)property olarak sizin olur ve para yapar.
*50 adet taxi görevini tamamlamak;
**Taxi ve Cabbie’lerde NOS olur.
*7 Adet Quarry görevini tamamlamak;
**Hunter Quarry’yi kullanma imkanınız olur ve Time Trial görevleri açılır.
*12 Polis görevini tamamlamak
**Max.Armor 150 olur.
*100 Tag’ı(Fısfıs) tamamlamak(sadece LS’de)
**Sizin yeşil elemanlar(GS)Desert Eagle ve SMG taşırlar.Ayrıca Tec-9 AK-47 Molotovs ve Sawed-Off Shotgun evinizde oluşur.
http://gtadomain.gtagaming.com/tagmap.html (fıs yerleri)[Johnson House'da fısfıs bulabilirsinizüst katta]
*4 Adet Dağıtım görevini tamamlamak(Sf’de)[Hippy Shoper adlı dükkanın motoru ile)
**O motor artık emrinize amade olur
*50 foto görevini tamamlamak(Sadece SF’de)
** Sniper Rifle Micro SMG Shotgun ve El bombası San Fierro’daki garajda oluşur.
http://gtadomain.gtagaming.com/photos.html (çekilcek yerler)[buda fısfıs'ın yanında]
*Sf’de 5 tane Valet Parking görevini bitirmek;
**Valet Parking sizin property olur ve para yapar.
*50 Adet Atnalı bulmak(sadece LV’de)
**Şans artışı verir ve SMGShotgunM4 ve Satchel Charges LV deki Four Dragons Casino’ye gelir.
http://www.gta4.ovl.ru/img/obzor_sa/maps/horseshoes.gif (nalların yeri)
*50 Adet İstiridye’yi bulmak(her bi su birikintisinde olabilir)
**¤¤¤ Appeal ve Lung Capacity artışı verir.
http://www.sabreteckdesign.co.uk/GTA/oysters.jpg (kabukların yerleri)
*Yük Treni görevlerini tamamlamak;
**50000$ ve Tren’le bedava yolculuk.
*İthalat-İhracat İskelesine;(San Fierro Limanı)
[tren istasyonuna girin.şehirn çıkışına doğru ilerleyin.sol tarafa aşağı doğru tek bir ray iniyor.orayı takip edin.önünündeki sarı vince gelince durun.Enter'a basıp kullanabilirsiniz.araba listesi ise az arkadaki tabela'da yazıyor]
5 Araba Getirmek = Monster
10 Araba Getirmek = Windsor
15 “ “ = Bandito
20 “ “ = Turismo
25 “ “ = Dune veya Vortex
30 “ “ = Bullet
“””KIZLAR”””
*Barbara ile ark. olma;
**Tutuklandıktan sonra paranız+silahlarınız gitmez.
*Katie ile ark. olma;
**Öldükten sonra paranız+silahlarınız gitmez.
*Michelle ile ark. olma
**Onun evinde beleşe Pay’N Spray..
İlişki seviyeniz %100 olunca;
Katie ---- Doktor kıyafeti
Denise --- Pezo kıyafeti
Michelle – Yarışçı kıyafeti
Barbara --- Polis kıyafeti
Helena --- İş Tulumu
Millie ----- Gimp kıyafeti(oda neki?)
Bu arada kızlara aşağıdaki arabalar ile giderseniz ilişki seviyeniz %50 artıyor.
Denise için Green Hustler
Katie için Romero
Barbara için Ranger
Michelle için Monster Truck
Millie için Club
Helena için Bandito kullanın.
Dirt Ring’de 1. gelirseniz BF Injection kapıda olur.
Yine Dirt Ring’de 25’i geçerseniz Dune kapıda olur.
Bloodring’de 1dk. ye ulaşırsanız Bloodring Banger kapıda olur.
8 Track’te 1. olursanız kapıda Hotring Racer + Monster Truck olur.
PistolSawed-Off Shotgun Machine Pistols ve Tec-9’da HİTMAN leveline ulaşırsanız bu silahları 2 elli olarak kullabilirsiniz.
“””OKULLAR”””
Driving School’da tüm derslerde “bronze” alırsanız;Super GT
“silver” alırsanız; Bullet
“gold” alırsanız; Hotknife okulun kapısında olur.
Flying School’da tüm derslerde “bronze” alırsanız; Rustler
“silver” alırsanız; Stunt Plane
“gold” alırsanız; Hunter Verdant Meadows’de olur
Bike School’da tüm derslerde “bronze” alırsanız; Freeway
“silver” alırsanız; FCR-900
“gold” alırsanız; NRG-500 kapıda olur.
Boat School’da tüm derslerde “bronze” alırsanız; Marquis
“silver” alırsanız; Squallo
“gold” alırsanız; Jetmax oluşur.
“””PROPERTYLER İÇİN”””
Burger Shot(LV) = 4 adet ulaştırma görevini yapın.
Roboi's Food Mart(LS) = 4 adet ulaştırma görevini yapın.
Airstrip(LV) Toreno’nun terkedilmiş pistteki tüm görevlerini yapın.
Johnson House’de para gelme = LS de Territory alın(ama Sf açılana kadarsonra yok oluyor)
Wang Cars = Görevleri tamamlayın(sanırım Çinli adamın)
Zero’s RC Shop = Önce alıpsonra görevlerini tamamlayın.
Street Racing olayı..
San Andreas haritasındaki Damalı Bayrak olan yerlere gidin.4 yarışıda 1. olarak kazanın ve tam 1.000.000$ kazanın.
Jetpack için:
Airstrip görevlerini bitirin
Leviathan için:
“UpUp And Away” görevini bitirin.Sizin Airstrip’te oluşacaktır.
Hydra için:
“Vertical Bird” görevini yapın.Sizin Airstrip’te oluşacak.
Hovercraft ise hikaye kısmını bitirince açılacak
GTA 4 Şifrelerinin kullanılabilmesi için ilk bölümü geçmeniz gerekmektedir. İlk bölümü geçtikten sonra vereceimiz kodları telefona girerek hileleri gerçekleştirebilirsiniz. Hileler oyuna her girildiğinde baştan yazılmalıdır. Sürekli değildir.
#3625550100 > Ölümsüzlük
#4825550100 > Silahınız ve Sağlığınız Yenilenir
#4865550100 > Silah Hilesi (Sopa, Tabanca, Pompalı Tüfek, MP5, M4, AWP, RPG, El Bombası)
#4865550150 > Silah Hilesi II (Bıçak, Molotof kokteyli, Tabanca, Pompalı Tüfek, Uzi, Keleş, AWP, RPG)
#2675550100 > Arama seviyeniz sıfırlanır.
#2675550150 > Arama seviyeniz 1 artar.
#3595550100 > Annihilator
#2275550142 > Cognoscenti
#2275550175 > Comet
#2275550100 > FBI Buffalo
#6255550100 > NRG 900
#6255550150 > Sanchez
#2275550168 > Super GT
#2275550147 > Turismo
Unutmayın. Bu şifreleri telefondan arayarak kullanacaksınız. 1. Bölümü geçmelisiniz.
Makedonya Eğitim Bakanlığı tarafından çocuklara dinin gerekliliğini göstermek için çekilmiş bir videodur.Gerçekten alıntı olduğu söylenmektedir.Boşuna dememişler insan 7'sinde ne ise 70'inde de odur diye.
Peki bu Albert Einstein tam olarak kimdir?
Einstein, 1879 yılında Güney Almanya’nın Ulm kentinde dünyaya geldi. Babası küçük bir elektrokimya fabrikasının sahibi, annesi ise, klasik müziğe meraklı, eğitimli bir ev hanımıydı. Konuşmaya geç başlaması ve içine kapanık bir çocuk olması, ailesini tedirginliğe düşürmüşse de, sonraki yıllarda bu korkularının gereksizliği anlaşılacaktı. Giderek meraklı, hayal gücü zengin bir çocuk olarak büyüyordu. Çocukluğunu Münih’de geçirdi ve ilk öğrenimini burada yaptı. Okulu hiçbir zaman sevemedi. Gerçekten de, genç Einstein’ın ileride ortaya çıkacak dehasının temelleri, kendisinin de sonradan belirttiği gibi, okulda değil başka yerlerde atılmıştı.
Lise öğrenimini 1894′te İsviçre’de tamamladı ve 1896′da Zürih Politeknik Enstitüsü’ne (ETH) girdi. Sonradan İsviçre vatandaşı olup, Sırp asıllı bir kız öğrenci ile evlendi. Sonra Bern’de federal patent dairesinde görev aldı. Bu görevden arta kalan zamanlarda çağdaş fizikte ortaya atılmaya başlanan problemler üzerinde düşünmek fırsatını buldu. Önce atomun yapısı ve Max Planck’ın kuantum teorisi ile ilgilendi. Brown hareketine ihtimaller hesabını uygulayarak bunun teorisini kurdu ve Avogadro sayısının değerini hesaplayarak teorisini test etti. Kuantum teorisinin önemini ilk anlayan fizikçilerden birisi oldu ve bunu ışıma enerjisine uyguladı. Bu da onun, ışık tanecikleri veya fotonlar hipotezini kurmasını sağladı. Bu yoldan fotoelektrik olayını açıklayabildi. Bu çalışmalarını açıklayan ve 1905 yılında “Annalen der Physik” dergisinde yayımlanan iki yazısından başka, üçüncü bir yazısı daha çıktı ve bu yazıda görelilik teorisinin temelini attı. Teorileri sert tartışmalara yol açtı. 1909′da Zürih Üniversitesi’nde öğretim görevlisi oldu. Prag’da bir yıl kaldıktan sonra, Zürih Politeknik Enstitüsü’nde profesör oldu. 1913′de Berlin Kaiser-Wilhelm Enstitüsünde ders verdi ve Prusya Bilimler akademisine üye seçildi. İsviçre vatandaşı olarak 1. Dünya Savaşı’nda tarafsız kaldı.
Einstein, 20. yüzyılın en önemli kuramsal fizikçisi olarak nitelenebilir. Görelilik kuramını geliştirmiş, kuantum mekaniği, istatistiksel mekanik ve kozmoloji dallarına önemli katkılar sağlamıştır. Kuramsal fiziğine katkılarından ve fotoelektrik etki olayına getirdiği açıklamadan dolayı 1921 Nobel Fizik Ödülü’ne layık görülmüştür. (Nobel Ödülü’nün ve Nobel Komitesi’nin o zamanki ilkeleri doğrultusunda, bugün en önemli katkısı olarak nitelendirilen görecelik kuramı fazla kuramsal bulunmuş ve ödülde açıkça söz konusu edilmemiştir.)
Yabancı ülkelere bir çok gezi yapmakla birlikte 1933′e kadar Berlin’de yaşadı. Almanya’da yönetime gelen Nasyonal Sosyalist (Nazi) rejimin ırkçı tutumu dolayısıyla, pek çok Musevi asıllı bilim adamı gibi o da Almanya’dan ayrıldı. Paris’te College de France’ta ders verdi; burdan Belçika‘ya oradan da İngiltere‘ye geçti. Son olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek Princeton Üniversitesi kampüsünde etkinlik gösteren Institute for Advanced Study’de (İleri Araştırma Enstitüsü) profesör oldu. 1940 yılında Amerikan yurttaşlığına geçen Einstein, 1955′de Princeton’da yaşamını yitirdi. Üvey kızı Margot Einstein, bilim adamının kişisel mektuplarını özenle herkesten saklamış ve kendisinin ölümünden 20 yıl sonra daha saklı kalmasını vasiyet etmisti. Günümüzde Princeton Üniversitesi tarafından basılan bu mektuplar bilim adamının gizli kalmış özel yaşamı hakkında ilginç bilgiler sundu.
Fizik alanındaki çalışmaları modern bilimi büyük ölçüde etkiledi. Kendisi özellikle zaman ve uzay için düzenlenmiş bağlılık(izafiyet) teorisiyle tanındı. Bu teori üç bölüme ayrılmaktaydı: Newton mekaniğinin yasalarını değiştiren ve kütle ile enerjinin eşdeğerli olduğunu öne süren sınırlı bağlılık(1905), eğrisel ve sonlu olarak düşünülen dört boyutlu bir evrene ait çekim teorisini veren genel bağlılık(1916) ve elektro-manyetizma ile yerçekimini aynı alanda birleştiren kapsamlı denemeler. İlk iki teorinin geçerliliği atom fiziği ve astronomi alanında yapılan deneylerle çok başarılı bir biçimde sınanmıştır ve çağdaş fiziğin temel taşları arasında yer alırlar.
Einstein’ın söylediği önemli bir söz vardır: “Ben atomu iyi birşey için keşfettim, insanlar atomla birbirlerini öldürüyorlar”. Bilim alanında insanlığa armağan ettikleriyle, dünyanın en büyük bilim adamlarından birisi olarak hala gururla anılmaktadır.
Peki bu Albert Einstein tam olarak kimdir?
Einstein, 1879 yılında Güney Almanya’nın Ulm kentinde dünyaya geldi. Babası küçük bir elektrokimya fabrikasının sahibi, annesi ise, klasik müziğe meraklı, eğitimli bir ev hanımıydı. Konuşmaya geç başlaması ve içine kapanık bir çocuk olması, ailesini tedirginliğe düşürmüşse de, sonraki yıllarda bu korkularının gereksizliği anlaşılacaktı. Giderek meraklı, hayal gücü zengin bir çocuk olarak büyüyordu. Çocukluğunu Münih’de geçirdi ve ilk öğrenimini burada yaptı. Okulu hiçbir zaman sevemedi. Gerçekten de, genç Einstein’ın ileride ortaya çıkacak dehasının temelleri, kendisinin de sonradan belirttiği gibi, okulda değil başka yerlerde atılmıştı.
Lise öğrenimini 1894′te İsviçre’de tamamladı ve 1896′da Zürih Politeknik Enstitüsü’ne (ETH) girdi. Sonradan İsviçre vatandaşı olup, Sırp asıllı bir kız öğrenci ile evlendi. Sonra Bern’de federal patent dairesinde görev aldı. Bu görevden arta kalan zamanlarda çağdaş fizikte ortaya atılmaya başlanan problemler üzerinde düşünmek fırsatını buldu. Önce atomun yapısı ve Max Planck’ın kuantum teorisi ile ilgilendi. Brown hareketine ihtimaller hesabını uygulayarak bunun teorisini kurdu ve Avogadro sayısının değerini hesaplayarak teorisini test etti. Kuantum teorisinin önemini ilk anlayan fizikçilerden birisi oldu ve bunu ışıma enerjisine uyguladı. Bu da onun, ışık tanecikleri veya fotonlar hipotezini kurmasını sağladı. Bu yoldan fotoelektrik olayını açıklayabildi. Bu çalışmalarını açıklayan ve 1905 yılında “Annalen der Physik” dergisinde yayımlanan iki yazısından başka, üçüncü bir yazısı daha çıktı ve bu yazıda görelilik teorisinin temelini attı. Teorileri sert tartışmalara yol açtı. 1909′da Zürih Üniversitesi’nde öğretim görevlisi oldu. Prag’da bir yıl kaldıktan sonra, Zürih Politeknik Enstitüsü’nde profesör oldu. 1913′de Berlin Kaiser-Wilhelm Enstitüsünde ders verdi ve Prusya Bilimler akademisine üye seçildi. İsviçre vatandaşı olarak 1. Dünya Savaşı’nda tarafsız kaldı.
Einstein, 20. yüzyılın en önemli kuramsal fizikçisi olarak nitelenebilir. Görelilik kuramını geliştirmiş, kuantum mekaniği, istatistiksel mekanik ve kozmoloji dallarına önemli katkılar sağlamıştır. Kuramsal fiziğine katkılarından ve fotoelektrik etki olayına getirdiği açıklamadan dolayı 1921 Nobel Fizik Ödülü’ne layık görülmüştür. (Nobel Ödülü’nün ve Nobel Komitesi’nin o zamanki ilkeleri doğrultusunda, bugün en önemli katkısı olarak nitelendirilen görecelik kuramı fazla kuramsal bulunmuş ve ödülde açıkça söz konusu edilmemiştir.)
Yabancı ülkelere bir çok gezi yapmakla birlikte 1933′e kadar Berlin’de yaşadı. Almanya’da yönetime gelen Nasyonal Sosyalist (Nazi) rejimin ırkçı tutumu dolayısıyla, pek çok Musevi asıllı bilim adamı gibi o da Almanya’dan ayrıldı. Paris’te College de France’ta ders verdi; burdan Belçika‘ya oradan da İngiltere‘ye geçti. Son olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek Princeton Üniversitesi kampüsünde etkinlik gösteren Institute for Advanced Study’de (İleri Araştırma Enstitüsü) profesör oldu. 1940 yılında Amerikan yurttaşlığına geçen Einstein, 1955′de Princeton’da yaşamını yitirdi. Üvey kızı Margot Einstein, bilim adamının kişisel mektuplarını özenle herkesten saklamış ve kendisinin ölümünden 20 yıl sonra daha saklı kalmasını vasiyet etmisti. Günümüzde Princeton Üniversitesi tarafından basılan bu mektuplar bilim adamının gizli kalmış özel yaşamı hakkında ilginç bilgiler sundu.
Fizik alanındaki çalışmaları modern bilimi büyük ölçüde etkiledi. Kendisi özellikle zaman ve uzay için düzenlenmiş bağlılık(izafiyet) teorisiyle tanındı. Bu teori üç bölüme ayrılmaktaydı: Newton mekaniğinin yasalarını değiştiren ve kütle ile enerjinin eşdeğerli olduğunu öne süren sınırlı bağlılık(1905), eğrisel ve sonlu olarak düşünülen dört boyutlu bir evrene ait çekim teorisini veren genel bağlılık(1916) ve elektro-manyetizma ile yerçekimini aynı alanda birleştiren kapsamlı denemeler. İlk iki teorinin geçerliliği atom fiziği ve astronomi alanında yapılan deneylerle çok başarılı bir biçimde sınanmıştır ve çağdaş fiziğin temel taşları arasında yer alırlar.
Einstein’ın söylediği önemli bir söz vardır: “Ben atomu iyi birşey için keşfettim, insanlar atomla birbirlerini öldürüyorlar”. Bilim alanında insanlığa armağan ettikleriyle, dünyanın en büyük bilim adamlarından birisi olarak hala gururla anılmaktadır.
Active ve passive yapının Türkçe’deki karşılığı, etken ve edilgen yapıdır. Active yani etken cümlenin öznesi, cümledeki eylemi gerçekleştirendir.
Örnek:
Ahmet waited the bus. (Ahmet otobüsü bekledi.)
Bu cümlenin öznesi olan Ahmet, otobüsü bekleyen kişidir. Aynı cümlenin passive yani edilgen biçimi şöyle olacaktır:
The bus was waited by Ahmet. (Otobüs, Ahmet tarafından beklendi.)
Cümlelerin zamanına göre, active – passive yapısı şu şekilde olacaktır:
Simple Present:
Ahmet waits the bus. – Active
The bus is waited by the Ahmet – Passive
Present Continuous:
Ahmet is waiting the bus. – Active
The bus is being waited by Ahmet. – Passive
Future:
Ahmet will wait the bus. – Active
The bus will be waited by Ahmet. – Passive
Be going to:
Ahmet is going to wait the bus. – Active
The bus is going to be waited by Ahmet. – Passive
Simple Past:
Ahmet waited the bus. – Active
The bus was waited by Ahmet. – Passive
Simple Past Continuous:
Ahmet was waiting the bus. – Active
The bus was being waited by Ahmet. – Passive
Present Perfect:
Ahmet has waited the bus. – Active
The bus has been waited by Ahmet. – Passive
Past Perfect:
Ahmet had waited the bus. – Active
The bus had been waited by Ahmet. – Passive
Future Perfect:
Ahmet will have waited the bus. – Active
The bus will have been waited by Ahmet. – Passive
Örnek:
Ahmet waited the bus. (Ahmet otobüsü bekledi.)
Bu cümlenin öznesi olan Ahmet, otobüsü bekleyen kişidir. Aynı cümlenin passive yani edilgen biçimi şöyle olacaktır:
The bus was waited by Ahmet. (Otobüs, Ahmet tarafından beklendi.)
Cümlelerin zamanına göre, active – passive yapısı şu şekilde olacaktır:
Simple Present:
Ahmet waits the bus. – Active
The bus is waited by the Ahmet – Passive
Present Continuous:
Ahmet is waiting the bus. – Active
The bus is being waited by Ahmet. – Passive
Future:
Ahmet will wait the bus. – Active
The bus will be waited by Ahmet. – Passive
Be going to:
Ahmet is going to wait the bus. – Active
The bus is going to be waited by Ahmet. – Passive
Simple Past:
Ahmet waited the bus. – Active
The bus was waited by Ahmet. – Passive
Simple Past Continuous:
Ahmet was waiting the bus. – Active
The bus was being waited by Ahmet. – Passive
Present Perfect:
Ahmet has waited the bus. – Active
The bus has been waited by Ahmet. – Passive
Past Perfect:
Ahmet had waited the bus. – Active
The bus had been waited by Ahmet. – Passive
Future Perfect:
Ahmet will have waited the bus. – Active
The bus will have been waited by Ahmet. – Passive
Ülkemizde de ilgiyle izlenen Alacakarankık serisinin yeni 3. filmi olan Alacakaranlık Efsanesi: Tutulma - The Twilight Saga: Eclipse resmi web sitesinde ilk fragmanı yayımlandı. Fragmanı aşağıdan izleyebilirsiniz.
Filmin Konusu:
Seattle bir dizi esrarengiz cinayet tarafından harap edildiğinden ve kötü niyetli bir vampir öc almak için onu araştırmaya devam ettiğinden Bella kendini tehlikeyle çevrili bulur.Hepsinin ortasında aşık olduğu Edward ve Jacob'ın arkadaşlığı arasında seçim yapmakla yüzyüze kalmıştır ki bu karar vampir ve kurtadam arasındaki eskimeyen mücadeleyi tutuşturmak için olasıdır.Mezuniyeti hızla yaklaşırken Bella birden fazla karara sahiptir: yaşam ya da ölüm. Fakat hangisi?
Filmin Konusu:
Seattle bir dizi esrarengiz cinayet tarafından harap edildiğinden ve kötü niyetli bir vampir öc almak için onu araştırmaya devam ettiğinden Bella kendini tehlikeyle çevrili bulur.Hepsinin ortasında aşık olduğu Edward ve Jacob'ın arkadaşlığı arasında seçim yapmakla yüzyüze kalmıştır ki bu karar vampir ve kurtadam arasındaki eskimeyen mücadeleyi tutuşturmak için olasıdır.Mezuniyeti hızla yaklaşırken Bella birden fazla karara sahiptir: yaşam ya da ölüm. Fakat hangisi?
70 milyon sterlin tutarındaki borcunu ödeme sıkıntısına girince yönetim takımı kayyuma devretmek zorunda kaldı
İngiltere Premier Ligi’nin son sırasında bulunan 112 yıllık geçmişe sahip Portsmouth, 70 milyon sterlin tutarındaki borcunu ödeme sıkıntısına girince Premier Lig’de yönetimi kayyuma devredilen ilk futbol kulübü oldu.İngiliz futbol kulübü Portsmouth’un ilginç bir hikayesi var
İddiaya göre Osmanlı Sultanı 2.Abdülhamit, 1890’larda İstanbul’da kurulan ve Ermeni ve Rum gençlerden oluşan “Spor Fitbol Takımı” adlı İngiliz futbol ekibine karşılık İngiltere’de bir kulüp kurulmasını emreder.
Özellikle İstanbul’da operasyonel ve bilgi kaynaklı istihbari çalışmalar yaparak İmparatorluğa büyük zarar veren İngilizlere misilleme olarak kurulmasını istediği takımın arması ile dahi yakından ilgilenir Sultan. İsmine Gök Ordu denilsin diye emreder ve armasında hilal ve 8 köşeli yıldız olmasını söyler.
Bundan sonra ne olduğu ise büyük bir sır . Daha sonra nasıl gelişmeler yaşandı, Padişahın emri yerine getirildi mi, kurulan takımın ismi ne oldu bilinmez ama; Premier lig ekiplerinden Portsmouth’un arması oldukça dikkat çekici. Özellikle hilal ve yıldızlı armanın padişahın tarifine birebir uyduğu bir gerçek. Ancak kulubün kuruluşu ile ilgili böyle bir bilgi yok.
Bundan sonrası Tarihçilerin araştırmalarıyla ortaya çıkacak.
İngiltere Premier Ligi’nin son sırasında bulunan 112 yıllık geçmişe sahip Portsmouth, 70 milyon sterlin tutarındaki borcunu ödeme sıkıntısına girince Premier Lig’de yönetimi kayyuma devredilen ilk futbol kulübü oldu.İngiliz futbol kulübü Portsmouth’un ilginç bir hikayesi var
İddiaya göre Osmanlı Sultanı 2.Abdülhamit, 1890’larda İstanbul’da kurulan ve Ermeni ve Rum gençlerden oluşan “Spor Fitbol Takımı” adlı İngiliz futbol ekibine karşılık İngiltere’de bir kulüp kurulmasını emreder.
Özellikle İstanbul’da operasyonel ve bilgi kaynaklı istihbari çalışmalar yaparak İmparatorluğa büyük zarar veren İngilizlere misilleme olarak kurulmasını istediği takımın arması ile dahi yakından ilgilenir Sultan. İsmine Gök Ordu denilsin diye emreder ve armasında hilal ve 8 köşeli yıldız olmasını söyler.
Bundan sonra ne olduğu ise büyük bir sır . Daha sonra nasıl gelişmeler yaşandı, Padişahın emri yerine getirildi mi, kurulan takımın ismi ne oldu bilinmez ama; Premier lig ekiplerinden Portsmouth’un arması oldukça dikkat çekici. Özellikle hilal ve yıldızlı armanın padişahın tarifine birebir uyduğu bir gerçek. Ancak kulubün kuruluşu ile ilgili böyle bir bilgi yok.
Bundan sonrası Tarihçilerin araştırmalarıyla ortaya çıkacak.
THY Barcelona ile yaptığı sponsorluk anlaşmasını tanıtmak için bir reklam filmi çekti.Müziği Sertap Erener, bestesi ise Nil Karaibrahimgil tarafından yapılan reklam filminin çekimleri 6 gün sürdü. Çekimler, Barcelona ve İstanbulda gerçekleştirildi. Yerli ve yabancı 286 kişinin görev aldığı reklam filmi, dünya genelinde 15 Nisan itibariyle 70 ülkede gösterilecek.İşte o reklam filmi:
Lig radyo ve Total Futbol ile tanınan Ali Ece ile futbol , football manager ve hayatı üzerine konuştuk.
Ali Ece kimdir ?FourFourTwo yani namı diğer 4-4-2 dergisi yazarı, yazı işleri müdürü, Lig Radyo yorumcusu programcısı, İlker Duralı, Fırat İşbecer ve Mehmet Ayan’ın yancısı, Skytürk yorumcusu…Dinar Bandosu gitarcısı, ortak söz yazarı bestecisi
Spor yazarlığı ve radyo yorumculuğuna ne zaman ve nasıl başladınız ?
Kendi çapımda spor yazarlığına 16 yaşındayken 1994 yazında başladım. Türkiye’nin katılamadığı 94 Dünya Kupası’nda İrlanda Cumhuriyeti’ni tutuyordum. Önce sadece İrlanda’nın maçları ile ilgili günlükler tuttum ama sonra yazdıkça kendimi çok mutlu hissettiğimi fark ettim ve bütün takımlarla ilgili taktik, teknik, siyasi, kültürel yazılar yazmaya başladım. Sanırım yazı yazmaktan duyduğum mutluluk küçükken uzun süre ağır kekeme olmamdan kaynaklanıyor. Kekemeliğim geçer geçmez de normal olarak çok konuşup yılların acısını çıkarmaya başladım. İlk yorumculuk deneyimim de 1994 Eylül’ünde başladım, lisede (Saint Joseph o zaman erkek lisesiydi) saatlerce dünya futbolu, Liverpool, Cantona ve tabii ki bizim takımlarımız üzerine konuşurduk. Saint Joseph erkek lisesiyken futbol çok önemliydi, tarihi bir baklava turnuvası vardır, birinci olan sınıf 15, ikinci 10, üçüncü sırada bitiren de 5 kilo baklava kazanırdı. Ben Adalı futbolcular gibi bizim Türk futbolculara nazaran biraz fazla sert oynadığım ve oyundan atıldığım için birkaç yıl beni oynatmadılar, ben de diğer oynamasalar da futbolu çok seven arkadaşlarımla beraber okul hoparlörlerinden maç yorumları yaptım turnuva oynanırken! Yani ta o zamandan Türkiye’de herkesin kendi çapında yorumcu olduğunu anladım! Hatta 1990 Dünya Kupası elemelerinde Türkiye ilk kez Tınaz Tırpan yönetiminde üst üste galibiyetler alıp finallerde iddialı hale geldiğinde kendi çapımızda finaller için şarkı bile yazmaya kalkışmıştık! Daha sonra bir başka Dünya Kupası’ndan, 2002′den önce Yapı Kredi Yayınları’nda Enis Batur ve Barış Tut beni sadece edebiyat değil, ciddi ciddi futbol yazmaya yönlendirdiler. Her şey Barış Tut sayesinde başladı. Şu anda FourFourTwo dergisinde onunla beraber yazıyor olmamız çok güzel benim için. Futbol her şeyden önce arkadaşlıktır, kankalıktır, yoldaşlıktır. Neyse, çenem daha da fazla düşmeden devam edeyim: 2002 Dünya Kupası için “Top Bir Dünyadır” adlı bir sergi düzenlemiştik, ben de o 3 ay boyunca Taksim’de İstiklal Caddesi’nde boy gösteren yabancı futbolcuların üzerlerindeki yazılarını yazdım. Daha sonra askerden gelince Vatan gazetesi spor servisinde işe girdim, pek de istemeden iddia yorumları yazdım, hatta eğlenmek için hayali bir İngiliz yorumcu yaratmıştım: Andrew Curtis, tabii ki öyle birisi yoktu, o bendim ve insanlar pek tutturamasam da İngiliz diye onun yorumlarını çok beğeniyorlardı! Ülkemizdeki birçok işyerinde olduğu gibi sigortasız çalıştırdıkları için çocukluk arkadaşım Gökmen Özdemir’le ters düştüm ve iyi bir kavgadan sonra lanet olsun bu işe deyip futbol yazmayı, yorumlamayı bir süre bıraktım. Ama futbol yazarlığı, yorumculuğu beni bırakmadı. Biriktirdiğim birkaç kuruşla babamdan da destek alarak Moda’da bir müzik stüdyosu açtım ama her sabah işe gidince ilk yaptığım BBC’nin sitesinden Liverpool ve Premier Lig’le ilgili haberleri, yorumları okumak oluyordu. Bir süre sonra Barış Tut, yeni çıkacak bir dergiden bahsetti: F dergi! F dergiye ilk yolladığım yazıdan sonra “Siz ne isterseniz yazın ama yeter ki sürekli yazın” dediler. F dergi’nin benim için çok ayrı önemi var. Bazı sayılar var, takma isimlerle neredeyse o sayının tamamını yazmışım! Ayrıca geç de olsa insanlara emeklerinin gerçek karşılığı olan paralarının eksiksiz yatırıldığı ülkemizdeki ender spor basını organlarından birisiydi. Ahmet Altan’ın siyasi görüşlerine tamamen katılmıyorum ama F dergi gibi bir projeyi hayata geçirdiği için çok büyük saygı duyuyorum. F’den sonra gerisi çorap söküğü gibi geldi diyebilirim: Vatan’dayken Türk futbol yazar ve yorumcu sınıfının kalitesi yerlerdeydi hatta yerin bile altındaydı; George Best’in, Johan Cruyff’un kim olduğunu bile bilmeyen palavrasporcular mutlak egemendi. FourFourTwo’ya F dergi kapandığı için geçtim, bir süre sonra da Mehmet Ayan, Lig Radyo’da program yapmamı önerdi, başladım gerisi geldi. İlker Duralı bu süreçte çok önemli rol oynadı. İlker, Fırat İşbecer ve Mehmet Ayan’dan başta “sakin olmak” üzere çok şey öğrendim. Skytürk işi de Berfu Haşıoğlu ve Mustafa Sapmaz’ın sayesinde başladı sonra Lig Radyo ve FourFourTwo ekibi Skytürk’te Total Futbol’da birbirlerine eklemlendi. Beni en çok mutlu eden şu: Sadece kendim gibi davranıp ne düşündüğümü ne hissettiğimi sansürsüz söyleyerek insanlar beni sevdi. Program yapmadan yıllar önce de dışarıda da Pascal Nouma, George Best tişörtleri, siyah bandımla dolaşıyordum, programda da yapay takım elbiseler giymek yerine sokaktaki gibiyim, bu harika bir şey!
Hangi takımı tutuyorsunuz ?
En zor soru bu! Türkiye’de dededen, babadan sülaleden Beşiktaşlıyım. Kadıköy yakasında bir apartmanın tamamının Beşiktaş bayraklarıyla donanması görülmüş iş değil ama Eceler Apartmanı var, bizim aile apartmanı. Beşiktaş Çarşı’da bile daha Beşiktaşlı bir apartman yoktur herhalde! Üstelik Fenerbahçe’de basket, Galatasaray Üniversitesi’nde yıllarca futbol oynadım. Sinan Engin efendi, Alaattin Çakıcı’yı kulübün antetli kağıtlarıyla yurt dışına çıkarttığında askerdeydim, herkesin yattığına emin olup küçük bir odaya kendimi kitledim ve sabaha kadar ağladım!
Geçen ilkbaharda Karşıkaya haberi yapmaya gidip taraftarları gördüğümden beri Karşıyaka’yı da tutuyorum sanırım ama Göztepe’ye hiçbir düşmanlığım yok. İnşallah ikisi birden Süper Lig’e çıkarlar.
İngiltere’de çok sıkı bir Liverpool’luyum. Hayatımda bir kez canlı izledim, efsanevi 2005 finalinde ama benimkisi sanırım küçüklükten gelen bir Liverpool aşkı ve o gece o efsaneyi yazmasalardı da bu kadar fanatik bir Liverpool’lu olurdum. Küçükken yılda bir kez Süt Kupası finali olurdu ve İrlandalı oyuncuların birçoğu (Staunton, Aldridge, Whelan, Houghton) Liverpool’da oynardı, bir yandan da The Beatles, Liverpool şehrinden, daha ne olsun! Liverpool’u tutmasam kesin Manchester United’ı tutardım o da ayrı bir gerçek. Ezeli rakibe karşı gizli ama önüne geçilemez bir sempati duyuyorum, sanırım Alex Ferguson ve Eric Cantona, George Best, Ryan Giggs gibi efsanelerden kaynaklanıyor, bir de Liverpool’dan sonra Ada’da en iyi müzik grupları Manchester’dan çıktı (The Stone Roses, The Smiths, Joy Division, New Order, Happy Mondays).
İskoçya’da takımım Glasgow Celtic. 1967 yılında Ada’nın ilk Avrupa şampiyonu olmalarıyla 1967 yılında saykodelik rock’ın, Aşk Yazı’nın patlaması çok tesadüf olamaz ya! Celtic’i gerçekten de çok seviyorum çünkü 1888′de fakir insanların açlıktan ölmemeleri için para toplamak amacıyla kurulmuş bir futbol takımı. Aslında Hibernian ve Aberdeen başta olmak üzere Rangers hariç tüm İskoç takımlarını çok seviyorum. Takımının kazandığı taça Şampiyonlar Ligi’nde şampiyon olmuş gibi sevinen, mutlu olan insanları nasıl sevmem ki? Futbolu bu kadar çok ve bu kadar karşılıksız sevmiş başka bir ülke yok: İskoçya Dalglish-Souness döneminde bile Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası’nda birinci turu geçemedi ama Avrupa’da futbolun en sevildiği, en doya doya ve katıksız yaşandığı ülke. Rangers’tan nefret etmemin sebebi Celtic’li olduğum için değil, ne de olsa Katolik değil Müslümanım. Ancak Rangers’lıların yıllarca sadece protestan olmadıkları için insanları oynatmamaları, diğer din ve mezheplere karşı söyledikleri ayrımcı şarkılar gerçekten de futbolun yüz karası. 2008 UEFA finalinden önce taraftarlarının yaptıkları çirkinlik ve iğrençliklerin futbolda yeri yok. 2003 finalinde kaybeden taraf olan Celtic taraftarları UEFA tarafından yılın en centilmen ve insancıl taraftar topluluğu seçilmişlerdi. Daha küçüklükten doğru tercih yaptığım için çok mutluyum. Ayrıca Rangers’lıları başta Aberdeen’liler olmak üzere İskoçya’da kimse sevmez çünkü herkese o kadar ayrımcılık yapmışlar ki! 1800′lerin sonunda kurulmuş bir takımda ilk ayan beyan katoliğin 1990′lara doğru oynaması ne demek? Futbolun apartheid’ı, Mandela öncesi Güney Afrikası gibi.
Ayrıca Liverpool’un ezeli rakibi Everton’a karşı da büyük sempatim var, sanırım Merseyside derbisi dünyanın en güzel, en örnek alınması gereken insancıl derbisi, futbolun gerçek yüzü: Maçları bir arada beraber izlemek, diğerinin acısını hissedebilmek, dolaysız, çıkarsız empati kurmak, bildiğin rakip olmak ama kardeş kalmak!
Fransa’da Marsilya, İspanya Ligi’nde Barcelona, Dünya Kupası’nda Türkiye yoksa İrlanda Cumhuriyeti, Cezayir ve İskoçya diğer tuttuğum takımlar. Türkiye katılmıyorsa Almanya, İtalya’lara karşı mutlaka Hollanda forever, Johan Cruyff’un hatırına.
Tuttuğunuz takıma karşı yazılarınızda veya yayınlarınızda ne kadar duyarlısınız ?
Şöyle bir duyarlılığım var: Bir basın mensubu eğer “Ne de olsa benim takımım, yazmayayım da zarar görmesin” diye o gün yazması gerekeni yazmıyorsa zaten uzun vadede takımına karşı en büyük günahı işler. Yazılmayanlar birikir, yanlışlar büyür ve sonunda da Sinan Engin gibiler yıllarca takımımızı mahvederler.
Takip ettiğiniz yerel,yabancı kaynaklar ,ligler , spor yazarları ve takımları paylaşırmısınız ?
Uğur Meleke hem harika bir yazar, hem de bir o kadar da harika bir insan. Ayrıca o futbolcu diye milyonlarca dolar alan bir sürü adamdan çok daha iyi futbol oynuyor! Her sabah ilk iş Uğur Meleke’nin yazdıklarını okurum sonra Atilla Gökçe yazmış mı yazmamış mı diye merak ederim. Atilla Abi yazmamışsa o sabah ne yapar eder bir İslam Çupi yazısını arşivden bulur okurum. Sonra tek tek bütün bildiğim internet bloglarına bakarım. FourFourTwo ekibinden Erdem Kabadayı, Kaya Adalı ve Hilal Gülyurt’un yazılarını, Mustafa Sapmaz’ın günlük yorumlarını asla kaçırmam. Zaten İlker Duralı, Mehmet Ayan ve Fırat İşbecer ile sürekli “yorumlaşma” halindeyiz. Keşke Mehmet Ayan biraz Premier Lig, La Liga da izlese de onlar üzerine de sohbet edip kapışabilsek! Her ne kadar kısa bir süre l’Equipe’te staj yapmış olsam da benim Fransa’daki favorim açık ara France Football’dür. World Soccer da süper bir dergidir, Karadağ Ligi’nden Zimbabve Milli Takımı’na kadar her şey o dergide var. FourFourTwo’nun İngilizce sayıları da çok güzel. 1995-2000 arasını okudukça yeniden yaşıyorum böylece hafızam da her daim taze kalıyor. BBC’nin sitesindeki ve Liverpool’un resmi sitesindeki forumlar da çok zihin açıcı oluyor. Ayrıca Simon Kuper, Tanıl Bora, Mihir Blose, Cem Dizdar ve Bağış Erten de en çok severek zevk alarak okuduğum futbol yazarlarından. Güntekin Onay, Ersin Düzen çok severek izlediğim yorumcular, programcılar. Ayrıca The Times gazetesinde futbolculuğunda deli gibi sevdiğim Tony Cascarino spor yazarı, yani bir başka açıdan bakınca idollerimden biriyle meslektaşım! Bundan daha güzel ne olabilir cidden? Bir de mutlaka bizim palavraspor gazetelerinin başlıklarını okuyorum, bence Avrupa Yakası vs halt etmişler onların yanında, bir gün gülmekten ölmekten korkuyorum ama onların çok sattığını gördükçe yaptığım meslekten nefret ettiğim anlar oluyor! Nasıl da sadece para için halkın, insanların duygularıyla bu kadar vicdanızca oynayabiliyorlar! Salvador Dali bile böylesine sınırsız bir gerçeküstücülüğün karşısında resmi bırakırdı. Bence o yalan ötesi haberlerin çoğunu uyuşturucu içerek yazıyorlar, hem de bali falan herhalde çünkü gerçekten bu kadar da kopabilmek normal şartlarda imkansız.
Futbol dışında hangi spor dallarını takip edersiniz ?
Küçükken uzun yıllar basketbol oynadım ama aslında hep futbolcu olmak istemiştim. Yugoslavya ülkelerinin (Hırvatistan, Bosna, Karadağ, Sırbistan vs) maçları varsa basketbol izlerim ama çok fazla alacalı bulacalı bulduğum NBA’yi sevmem pek. Yine de NBA, eşitlikçi salary cap transfer uygulamasıyla tüm dünyaya harika bir örnek. Eskiden tenis de çok severdim ama Martina Navratilova ve Steffi Graf’ta kaldım! Ayriyeten Six Nations’taki rugby, futboldan sonra en sevdiğim spor.
Türkiye’den beğendiniz teknik direktör ve futbolcular kimlerdir?
Reha Kapsal, Ertuğrul Sağlam, Nurullah Sağlam, Celal Kıbrızlı, Mustafa Denizli, milli takım döneminde Ersun Yenal! Euro 96, 1. Galatasaray ve Fiorentina döneminde Fatih Terim’i de çok beğenirdim, o maçları kazandıktan sonra tribünlerin arasında eşi Fulya hanımı araması harikaydı, Rocky’nin “Adrian”ı araması gibi, Euro 96′ya kaldığımız maçtan sonraki sahneleri asla unutamam. Eski futbolculardan bir numaram Feyyaz Uçar, sonra Rıza Çalımbay, Rıdvan Dilmen, Deli Nezihi, Recep Çetin, Uğur Tütüneker, Cüneyt Tanman, Prekazi… Hakan Şükür de bir ara harikaydı eğer Blackburn’de kalsaydı Niall Quinn misali global bir efsane olurdu ama Galatasaray’ı bu kadar çok sevmesi de büyük saygı duyduğum bir şey. Yenilerden Arda ve Batuhan’dan sonra en çok Volkan Şen’i beğeniyorum. Daha genç oyunculardan Beşiktaşlı Necip ve soyadı Şentürk olan altyapıdaki oyuncu da müthiş yetenekliler.
Batuhan’ın saha dışında yaptıklarını tasvip etmiyorum ama o yaşta onun konumunda olan birçok insan bu ülke şartlarında öyle davranır, o yüzden çok ağır eleştirmemeye çalışıyorum. Ne de olsa bizim ülkemizi yıllardır yönetenlerin kalitesi ortada, Batuhan’ın yaptıklarına biraz da o bağlamda bakmak lazım. Ayrıca Nobre’den 10 kat iyi bir santrfor ama Mustafa Denizli tabii ki benden çok daha iyi bilir.
Turkcell Süper Lig takımlarımız çok iyi transferler yaptılar.Sizce bu sene lig kalitesi nasıl olacak ?
Geçen sezon da çok kaliteliydi, bu sezon daha da kaliteli olacak. Bizde futbolcular ve teknik adamlar gayet kaliteli, kalitesiz olan yönetim anlayışı ve yönet(emey)enler! Bu oyunun taraftarların oyunu olduğunu, bir kulübün geçici yöneticilere ve para babalarına değil halka, taraftarlara ait olduğunu anlamaları gerekiyor!
Bu sene Turkcell Süper Lig’e hangi takımlar ve oyuncular damga vuracaktır?
Arda, Elano, Ernst, Dos Santos, Volkan Şen, Batalla, Couceiro! Colin Kazım’ın Daum yönetiminde iyi oynayacağını düşünüyorum. Güiza’nın da ama 100 gol bile atsa Fenerbahçe’deyken “Ben büyük bir takımda oynamak istiyorum” diyen bir adamı sevmem, sevemem. Bu Türk futboluna çok büyük hakarettir! Sen de kimsin be adam, bu takımda Pierre Van Hooijdonk, Uche, Hogh, Brian Steen Nielsen, Dalian Atkinson, Roberto Carlos ve Alex oynadı!
Turkcell Süper Lig takımlarının bu seneki formalarını beğendiniz mi ?
Bazılarını evet, bazılarını hayır. Renk renk formalar olması güzel bence ama sadece taraftarlara satmak için kel alaka renkler olması tam ülkemizin yerinde saymasına neden olan oryantal bürokratik kapitalizmin berbat bir yansıması. Favori formalarım Beşiktaş’ın 100. yıl Hakkı Yeten Retro forması, Galatasaray’ın parçalısı, Fenerbahçe’nin Nezihi dönemindeki çubuklusu.
Ali Ece denince ilk akla gelen Total Futbol oluyor.Blog siteniz oluyor.Ne zaman blog yazmaya başladınız ?
F dergi kapandıktan sonra başladım.
Total Futbol blog adresi : http://aliece.blogspot.com/
Blog yazarlığının şuanki noktaya gelmenizdeki faydaları nelerdir ?
Onu insanlar değerlendirebilirler. Ben blogu belli bir amaçla yazmıyorum. 1994 Düya Kupası dönemi ülkemizde internet yoktu kağıtlara yazardım şimdi internet var bloga!
Takip ettiğiniz diğer blog yazarları kimlerdir ?
O kadar çok var ki biraz evvel kesip yapıştırıyım dedim ama 200bin vuruşluk yer yok herhalde bu röportajda! Hepsi zaten blog bağlantılarımda mevcut.
Yeni blog yazarlığına başlıyacak arkadaşlara ne önerirsiniz ?
Hemen başlayın!
FourFourTwo dergisindeki yazılarınızda bloglara yer ayırıyor musunuz ?
Tabii ki! Bir sayfa sadece bloglar için var. İki tanıtım yazısı bir de konuk yazar, herkesi bekliyoruz. 500′er vuruşluk tanıtımlar ve 3500 vuruşluk konuk blog yazıları: ali.ece@442dergi.com
Flying Dutchmen ve Ligue 1/Glasgow Mağusa ekipleri sağolsunlar sürekli yazıyorlar FourFourTwo’ya.
Yazılarına güvenen bilgili genç arkadaşlara şans tanıyor musunuz kendilerini göstermeleri için ?
Sürekli. Herkese kapımız açık. Okuyucuyken yazı yollayıp sürekli yazar olan çok kişi var FourFourTwo’da.
Bildiğimiz kadarı ile Football Manager oynuyorsunuz.Keşfettiğiniz oyuncular oldu mu ?
Son yıllarda Sinan Bolat var ki kendimle gurur duydum Sinan milli takıma seçildiğinde! Zafer Yelen, Ceyhun Gülselam da 2 yıl önce keşfettiğim isimler. FM/CM benim için hayat memat meselesidir! Keşke günler 48 saat olsa 24 saat sadece FM/CM oynayabilsem!
Football Manager oyununda büyük takımları mı yoksa küçük takımları mı tercih ediyorsunuz?
Daha çok kendi tuttuğum takımları alıyorum. Lig Radyo’da geçenlerde bir dinleyici harika bir mesaj attı: “Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi şampiyonu olunca Ali Ece ne yapar: CM’yi kapatır” Aslında yanlış cevap çünkü hiç uyumamak uğruna kapamam. Hele ŞL şampiyonu olduysam ki Beşiktaş’ı 9 sene üst üste Türkiye Ligi 2 yıl üst üste de ŞL şampiyonu yapmışlığım var. Bir screen shot var kız arkadaşımın bilgisayarında size yollayacağım! Bazen her CM/FM’ci gibi benim de gerçek-oyun algılarım karışıyor. 1999′da Wigan’a gittiğimde meydanda “E hani benim heykelim yok, bu takımı Premier Lig’e çıkarıp FA Cup’ı kazandırdım, bu ne vefasızlık” demiştim kendi kendime. Küçük takımları çalıştırmak çok zevkli cidden. En son Milwall’u çalıştırdım kulübün oyuncu izlemek için scout yollayacak parası bile yoktu ama 3 yılda League 1′den Premier Lig’e çıktık, çok zevkliydi. Sonra Liverpool’dan teklif gelince hayır diyemedim tabii!
Football Manager oyununu oynama amacınız nedir ? Eğlence için mi yoksa oyuncu veritabanından yararlanmak için mi ?
Her ikisi de değil birincil amacım. Ben hep futbolcu olmak istedim, yetenekliydim de ama aile, okul, rock’n'roll derken olmadı. Gitar çalarken sigara içebiliyorsun ama 90 dakika futbol oynarken içemiyorsun o yüzden gitarı tercih etmiştim! Bu yüzden en çok olmak istediğim şey teknik direktör. CM/FM’de işin içinde para yok, baskı yok; sana “hoca moca değil” diyen kara cahil adamlar yok, daha güzel teknik direktörlük olur mu?
Son olarak spor yazarlığı yapmak veya radyo yorumcusu olmak isteyen arkadaşlara ne önerirsiniz?
Kendiniz olun!
Röportaj için teşekkür ederiz…